güncelleme: yayınlama:

Rekabette üstünlük krize hazırlıklı olmaktan geçiyor

Rekabette üstünlük krize hazırlıklı olmaktan geçiyor

PricewaterhouseCoopers’ın 43 ülkeden 2.084 şirketin üst düzey yöneticilerinin görüşleri doğrultusunda hazırladığı “Küresel Kriz Araştırması 2019” raporunun sonuçlarına göre rekabette üstünlük sağlamanın yeni yolu krizlere hazırlıklı olmaktan geçiyor. En kapsamlı kurumsal kriz verilerinden birini sunan araştırmada 1.430’u son beş yılda yaşanmış 4.515 krizin değerlendirmesi yer alıyor. Raporda krizlerden nasıl güçlenerek çıkılabileceğine dair ipuçları da yer alıyor.

Araştırma kapsamında yapılan tanıma göre “krizler”,  iç veya dış kaynaklı büyük faktörlerden kaynaklanarak veya görece küçük görünen olayların sonradan büyümesiyle tetiklenerek kurum veya şirket çapında birçok fonksiyonu etkiliyor. Şirket ve kurumların olağan iş operasyonlarını aksatması ve itibar kaybına neden olması krizlerin en sarsıcı etkileri arasında.  

Krizler kaçınılmaz ve hayatın bir parçası

Raporda belirtilen verilere göre son beş yıl içinde her 10 yöneticiden yaklaşık 7’si en az bir kurumsal kriz yaşadı. Kişi başına yaşanan ortalama kriz sayısı ise 3 olarak ölçüldü. Şirketler büyüdükçe krizlerle karşılaşma riskinin de arttığına dikkat çeken raporda 5.000 üzeri çalışanı olan şirketlerin yılda ortalama 5’ten fazla kriz yaşama olasılığının daha küçük şirketlere kıyasla daha fazla olduğu belirtiliyor. Katılımcıların neredeyse tamamı gelecekte bir krizle karşılaşmayı bekliyor. Araştırma krizler kaçınılmaz ve hayatın bir parçası olduğunu vurguluyor.

Şirketler yüzleştikleri en yıkıcı krizler arasında finansal sorunları, teknolojik aksaklıkları ve operasyonel sıkıntıları ilk üç olarak sıralıyor. Geleceğe dair kriz endişelerinin başında ise siber suçlar, piyasadaki değişim, finansal likidite, operasyonda aksaklık ile etik ve suistimal vakaları yer alıyor.  Araştırmaya göre krizden kaynaklanan şok dalgalarının etkisi geniş bir zaman aralığına yayılabiliyor ve şirketleri daha sonra tekrar etkileyebiliyor. Krizlerin etkisi iş ilişkilerine (%74), itibara (%61), çalışanların moraline (%59), yasal/uyum problemlerine (%57) ve daha ötesine uzanıyor.

Kriz yönetiminden kim sorumlu?

Rapora göre krizin sahibini işaret etmek ise kolay değil. Araştırmaya göre yönetim kurulundan CEO’ya, Hukuk ve Risk ekibinden BT Departmanı’na kadar herkes krizlerde çeşitli roller üstleniyor. Rapora göre katılımcı şirketlerin dörtte üçü en ciddi krizleri sırasında veya sonrasında şirket dışından yardım talep ettiğini belirtiyor. Bunun yanı sıra katılımcıların %29’u krize hazırlık veya müdahale konularında çalışanlarının bulunmadığını ifade ediyor. Kriz anında etkili koordinasyon, iletişim ve zamanında doğru karar verme becerisi gibi özellikler ise yıkıcı krizler sırasındaki en zayıf halkalar olarak öne çıkıyor.

Sizi öldürmeyen kriz güçlendirir

Rapora göre krizin vereceği potansiyel zararı azaltmak ve bir krizden güçlenerek çıkmak krizin ne kadar iyi yönetildiğine bağlı. Başarılı kriz yönetiminin üç unsuru ise hazırlıklı olma, gerçeklere dayalı bir yaklaşım ve etkili paydaş iletişimi olarak belirtiliyor.

Araştırmanın verilerine göre aşağıdaki 5 hamleyi yapan şirketler krizlerden güçlenerek çıkıyor ve rekabet avantajı sağlıyor:

  • Kriz gerçekleşmeden kriz yönetimine bütçe ayırmak
  • Plan oluşturmak ve bu planı test etmek
  • Gerçeklere dayalı bir yaklaşım benimsemek ve kilit paydaşları ihmal etmemek
  • Kök- neden analizi gerçekleştirmek ve takibini yapmak
  • Ekip olarak hareket etmek ve değerlere bağlı kalmak

Kriz sonrası eskiye göre daha iyi durumda olan kurumların %41’i kriz gerçekleşmeden önce kriz yönetimine bütçe ayırmış ve neredeyse bu şirketlerin tamamının gelirinde artış yaşanmış.

Krize müdahale programı bulunan kurumlar, planı olmayanlara göre krizi daha iyi bir durumla atlatıyor.  Kriz planını güncelleyenlerin ve öğrendiklerini uygulayanların zirveye çıkma ihtimali ise dört kat daha fazla.

Krizden sonra daha iyi durumda olan şirketlerin dörtte üçü kriz sırasında gerçekleri saptamanın önemini vurguluyor. Paydaşların sürece kapsamlı şekilde dâhil edilmesi ve şeffaflık dış paydaşların kriz anında desteğini almayı sağlıyor.

Kriz sonrasında daha iyi durumda olan şirketler kriz yönetiminin kök-neden analizini gerçekleştirdiğini ve bu şirketlerin onda sekizi ise sonuçlara göre gerekli adımları attığını belirtiyor.

Araştırmaya göre, kendisini “daha iyi durumda” gören şirketlerin büyük çoğunluğu krize ekip olarak müdahale ettiğini ifade ediyor. İç uyumsuzluk kriz yönetimini zorlaştırıyor.

PwC Küresel Kriz Araştırması 2019 raporunun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.